Masterson Yaklaşımlı Psikanalitik Psikoterapi

Öncelikle Masterson kendi klinik çalışmalarını takiben New York ve California’daki meslektaşlarının çalışmaları ile günümüze ulaşmış 32 yıllık bir çalışmadır ve halen bu çalışmalar devam ettirilmektedir. Bu araştırmalar bir lisans üstü eğitim enstitüsü açılmasına ve ülke çapında bir derneğin kurulmasına yol açmıştır. Masteron yaklaşımı, kendilik gelişimi ve nesne ilişkileri konularına entegratif bir yaklaşım içerisine kendilik gelişimi bozuklukları için eşsiz bir bakış açısı kazandırmıştır.

Masterson 32 yıllık bir araştırma sonucunda ortaya çıkmış, öncelikle Dr. Masterson’un kendi klinik çalışmaları ve takip eden yıllarda süren eğitimin akabinde New York ve California’daki meslektaşlarının çalışmaları ile günümüze ulaşmıştır ve halen devam etmektedir. Bu araştırmalar ayrıca bir lisans üstü eğitim enstitüsü açılmasına ve ülke çapında bir derneğin kurulmasına da yol açmıştır. Masterson Yaklaşımı, kendilik gelişimi ve nesne ilişkileri konularına birleşik bir bakışla, kendilik gelişimi bozukluklarının tüm klinik cilvelerine benzersiz bir bakış açısı kazandırmıştır.

Masterson, Borderline Kişilik bozukuluğu ile ilgili çalışmalarını 1950’lerde New York Paine Whitney Psikiyatri Hastanesi’nin Erişkin Borderline Hasta Kliniğinde önce psikiyatr sonra da şef olarak çalıştığı yıllarda başlatmış ve sürdürmüş olduğu çalışmalara temellendirmiştir. Burada yapmış olduğu 12 yıllık çalışmalarında ergen karmaşası gibi görünen rahatsızlıkların bu dönemde tamamiyle tedavi edilmiş olmasına rağmen yetişkinliklerinde de aynı sorunların ortadan kalkmamış olduğunu, yıkıcı karakter özellikleri ve ego bozukluklarının erişkinliklerinde de önemli sorunlara yol açtıklarını bulmuş ve bu bağlamda o günkü psikiyatrik deneyimin yetersiz kaldığı sonucuna varmıştır. Bu projenin sonuçları 1967 yılında Ergenliğin Psikiyatrik İkilemi isimli bir kitapta yayınlandı. Ergenler “büyüdükçe durumun ortadan kalkmadığı” sonucuna varılmıştı. Değerlendirmelerin üzerinden beş yıl geçtikten sonra ergenlerin %50’sinin sorunları şiddetle devam ediyordu (Masterson, 1984).

Bu çalışmanın ortaya çıkardığı sorular vardı ve bunlar üzerinde ne yapılabilirdi diye düşünülen sorulan şunlardı: Bu patolojik karakter özellikleri neydi? Nereden kaynaklanıyorlardı? Onları nasıl belirleyebilir, tanıyabilir ve nasıl daha iyi tedavi yöntemleri geliştirebilirdi (Masterson, 1989, s.13).

Masterson bölümüne bu araştırmaya yönelik olarak oluşturduğu ekibi ile bir rahatsızlıktan çok bir hastalık olduğunu düşündüğü bu durumu derinlemesine inceleme çalışmaları yapmışlardır. Ancak ekibin yaptığı çalışmalarda eyleme vurmaları ortadan kaldırmaya yönelik olarak tasarlanmış olan çalışmaların başarısıyla doğru orantılı olarak, hastaların giderek daha fazla depresif olduğunu ve bunun ardından da eyleme vurma alışkanlıklarını yeniden hayata geçirmeye çalıştıklarını görmüştür. Özetle, hastalar iyileştikçe kendilerini daha kötü hissetmeye başlamış ve savunma mekanizmalarını geri istemişlerdir.

Bu noktada Masterson duruma daha farklı bir açıdan bakıp, gidişatı tam tersinden sorgulama ihtiyacı duymuş ve şu soruyu sormuştur: Acaba tüm bu eyleme vurmalar depresyondan kurtulmak için miydi? Bu noktada artık depresyonu ve onun geçmişe yönelik izlerini araştırma süreci içerisine girdi. İleriki bölümlerde açıklanacak olan “Terk Depresyonu” bağlamında klinik çalışmalarını sistematize etmiştir.

Mahler’in çocuklarda ayrılma- bireyleşme evrelerinden geçen kendilik gelişimi gözlemleri ile ilgili çalışmalarının raporlarını okuyan Masterson, bu her iki çalışmadaki ortak eğilimi farketmiş ve bu çalışmayı çok daha yakından izlemiştir. Bu dönemde klinikteki araştırma kapsamındaki depresif ergenler ve de ebeveynleri; o anda yaşadıkları çatışmalar yerine gittikçe daha eskiye dayanan ayrılma deneyimleri ve nihayet annenin çocuğun ortaya çıkan kendiliğini kabul edememesi hakkında konuşmaya başlamışlardı. Mahler’in çalışmaları normal bir kendiliğin erken gelişimi araştırmaları konusunda bilgi verirken Masterson’un çalışmalarında takip ettiği ergen hastalarının o normal sürecin bozukluklarını ve de Borderline Kişilik Bozukluğunda kendilik gelişimindeki aksamayı dramatik bir biçimde tanımlıyor ve gösteriyorlardı. Ayrılma- bireyleşme sürecinde çocukların sergiledikleri davranışlar ve arkasından gözlenen depresyon süreçlerinin ergenlerde gözlemledikleri süreçlerle bire bir örtüşüyor olduğunu farkeden Masterson; Mahler’in çalışmalarını izleyerek Borderline Kişilik Kozukluğu çalışmalarına sağlam bir dayanak temin etmiştir.

Annenin çocuğun kendiliğini tanımaktaki eksikliği; bunun sonucunda ortaya çıkan terk edilme depresyonu ve egonun gelişiminin durmasına neden oluyordu. Bu incelemeler ayrıca bu gelişimsel bozuklukla baş etmek için kullanılan tedavinin dizaynı içine entegre edilen bir terapi tekniği üzerinde durulmasına yol açtı; yüzleştirme. Yüzleştirme, ergenlerin savunmalarının terk edilme depresyonu ile yüzleştirilmesi depresyonun çözümlenmesine yol açtı, bu şekilde ergenin gelişen, aktive olan kendiliği üzerindeki tıkanıklık kalkarak veya hafifleyerek gelişim kesildiği yerden devam etti. Bu bulgular 1972 yılında Borderline Ergenin Tedavisi: Gelişimsel Bir Yaklaşım isimli bir kitapta yayınlandı (Masterson, 1​989).

Masterson Enstitüsü çalışmalarını genişletip Narsisistik Kendilik Bozukluğu ve özelikle de Şizoid Kendilik bozukluğu çalışmaları ile psikanalitik psikoterapilere yeni ufuklar açmıştır.